HAZ. KERİM YATKIN
BAHAİLİK
BABİLİK VE BAHÂİLİK
Kaynakları ve Tarihçe
İmamiyye Şîası içinde teşekkül eden Şeyhîlik adlı bir tarikatın mahsulüdür.[1] Bâbîliğin ortaya çıkmasına Gaybet-i Suğrâdan sonra Gaybet-i Kübrâ döneminde imamların ve Hz. Muhammed’in nurunu aksettirecek bir “Kamil Şîî”nin var olması gerekliliğini ve Kamil Şîî olarak bu nurun kendilerinde tecelli ettiğine inan Şeyhiliğin kurucusu Şeyh Ahmet el-Ahsâî ve onun müridi olan Seyyid Kazım Reşti’nin öneminin bir hayli fazla olduğu muhakkaktır. [2] Şeyh Ahmed Ahsâî rüyalar gördüğünü ve Hz. Peygamber ve on iki imamın kendisine Batıni ilimleri öğrettiğini ve sürekli ahir zamanda gelecek olan bir şahıstan üstü kapalı olarak bahsetmeye başlar.[3] Şeyh Ahmet Ahsai (1745-1828) 20 yaşında Necef’e ve Kerbela’ya gitti. Miraç, kıyamet, va’dedilenin zuhuru hakkında görüşlerinden dolayı fazla eleştiri aldı. İran’a Tanrı Hazinesinin saklı olduğu Şiraz’a geldi. Cuma namazına giderken, “Tanrım evinde öyle işaretler gördüm ki görüş sahibi olandan başkası göremez” diyordu. Bu sözlerinden dolayı şaşıranlara şaşırmamaları gerektiğini söylüyordu. Şahla ilişkilerini iyi tutmuştur. 91 yaşında ölürken yerini Seyyid Kazıma bıraktı.[4] Seyyid Kazım “Kamil Şii” anlayışını devam ettirmiş ve bundan yararlanan Mirza Ali Muhammed’de babiliğin oluşumuna zemin hazırlamıştır.
BABİLİK
Bab İmamiyye Şîasında ahir zamanda gelecek olan peygamber, beklenen kişi (men yüzhirullah) mehdi gibi şahısların habercisi anlamına kullanılmıştır. Özellikle Mirza Ali Muhammed kendisini ilahi hakikati tanımaya götüren kapı (bab) olarak ilan etmesinden sonra iyice meşhur olmuştur.[5] Bâbîliğin kurucusu olan Mirza Ali Muhammed 1819’da Şiraz’da dünyaya geldi. çok küçük yaşta yazı yazamaya başladığı ve etrafındakileri etkilediği belirtiliyor. 9-10 yaşında namaz ve ibadet ile meşgul oluyor. Gençliğinde bu şehirde bulundu. Hurufiliğe duyduğu ilgi nedeniyle saatlerce güneşin altında tahrana doğru dua ediyor ve bununla zikir gücüne ulaştığını söylüyordu.[6]
Mirza Ali Muhammed 1844’te önce kendisini mehdiye açılan bab hemen arkasında da hac için gittiği Mekke’de veya Maskat’ta sadece bab değil beklenen mehdi olduğunu da ilan etmiştir.[7] Mehdilik iddiasına ilk olarak 19 kişi iman etmiştir. Bunlara ebcet hesabından hareketle “Hurufatü’l-Hay” denilmiştir.[8] Bunlarla davetine başlamıştır.[9]
Önce Yusuf suresi tefsiri nazil oluyor. 111 sure 9300 ayet Kayyumu’l-Esma.
El-Beyan; şerî hükümler ile men yüzhirullaha ait işaret belirtileri içerir. 9 vahit 19 babdan oluşur. Arapça nazil oldu 8000 ayettir. [10]
Bab bütün kitap ve konuşmalarında zuhuru bekleneni ve onun özelliklerini anlatır.[11]
Ona göre Hz. Muhammed’in nübüvvetinin hakikati on ikinci imamın kaybolmasından (260/873) sonra bin yıl sürerek 1260 (1844)’te son bulmuştur.[12] On ikinci imama açılan kapı on ikinci imamın 260 yılında kaybolması ile kapatılmış, nihayet bin yılın dolması kendisi mehdiye açılan kapıdır.[13] “Allah daha önceden Muhammedi göndermiş olduğu gibi şimdi de beni göndermiştir” diyordu.[14] Kur’an-ı Kerim’in neshedildiğini söylemiş, dolayısı ile İslâm şerîatının esasları kaldırılmış olduğu ve el-Beyan ile yeni hükümler getirilmiş olduğunu iddia etmiştir.[15] Mirza ali daha sonra idam edildi. Yandaşları idamı ila ilgili çeşitli harikulade hikayeler aktarırlar.[16]
MİRZA HÜSEYİN ALİ (BAHÂULLAH)
Bahâîliğin kurucusu Mirza Hüseyin Ali el-Mazendarani en-Nuri 12 kasım 1817’de Tahran’da sarayda mali işlerden sorumlu üst düzet bir yetkilinin çocuğu olarak dünyaya geldi.[17] Bahâîlerce ümmi olduğunu ispat etmek için herhangi bir mektebe gitmediği ispat edilmeye çalışılır. 1844 yılında hiç görmediği Bab Mirza’nın görüşlerini benimser. 1844’te Bab’ın çağrısını kabul etti. (28 yaşında) daha sonra baba memleketi olan Nazenderan bölgesindeki Takara’ya gitti ve büyük bir coşku ile karşılandı. Ona gelenler iman ederek ayrıldılar.[18]
Baba iman ettikten dokuz yıl sonra kardeşi Mirza Yahaya en-Nuri ve ailesi ile birlikte Bağdat’a sürgün edildi. Burada kardeşi ile Bab Mirza’nın vekilliği konusunda anlaşmazlığa düşünce Süleymaniye dağlarında münzevi bir hayat yaşadı. Bu taraftarları üzerinde büyük bir tesir uyandırdı.[19] Bâbîler Bahâî’nin Süleymaniye’ye dağına hicret ettiği kanaatindedirler.[20] Burada bulunduğu sırada Halidi bir şeyh ona, İbn Arabi’nin Futuhat’ını şerh etmesini istemiş oda şeyhe bunu şerhe etmiştir.[21]
Badeşt toplantısı Bahâ’nın hayatı için dönüm noktalarından biridir. Burada çıkan bir anlaşmazlık üzerine olaya açıklık getiren Bahâ emrin bağımsızlığı ve yeni bir düzen kurulduğunu bunda ittifak edilmesi gerekliliğini kabul ediyor. Şöyle diyor; “Sur öttü, surun sesi yükseldi, Kur'an-ı Kerim ayetlerinin müjdelediği Tamma-i Kübra açıklandı ve göründü, eski şerîatlerin ahkamları terk edilerek yeni şerîatin bağımsızlığı ve özgürlüğü ilan edildi.[22]
Bahâ kendisinin ilahi vasıflara sahip olduğunu yaptığından sorumlu olmayan bir ilah olduğunu iddia etmiştir. Bahâullah kendisi zakir mezkur, mütekellim-i Tûr olduğunu iddia etmiştir. Yani bir çeşit hululden bahseder. Bahâullah kendinden sonra peygamberlik ve Tanrılık kapısını 2000 küsur yıl kadar kapatmıştır. Bunu da ebced ve cifirle el-Müsteğas kelimesi ile bağladı. Bahâîlik ilmi haram sayıyor, sadaka vermeyi yasaklamaktadır.[23]
Bahâiler, Bahâullah’a emrin nerede ve nasıl indiği konusunda kesin bir şey söylemenin mümkün olmadığını söylerler. Ancak h. 1269 Muharremde vuku bulduğu böylece Bab’ın 9 yıllık vadinin vuku bulduğu söylenebilir olduğu kanaatindedirler.[24]
Bahaullah Süleymaniye dağlarından 1856 Bağdat’a geri döndü. 1863’te de İstanbul’a sürüldü.[25] İranlıların lobi faaliyetleri üzerine Abdülaziz onu İstanbul’dan uzaklaştırma kararı aldı. Bundan sonra Abdülaziz ve vezirlerine hitaben Levih nazil oldu.[26] Dört ay sonra İstanbul’dan Edirne’ye sürüldü.[27] Bu sırada kardeşi Mirza Hüseyin hareketin başına geçme amacı güdüyordu. [28]
Tanrı insanlara sesini bütün insanlığın duyması için yükselteceğini vaad etmiş, o vaat edilen de Bahâullahtır. O bu vaadi yerine getirmek için geldiğini söylüyor. “gerçek söylüyorum bugün insanların vaadedilmiş kişinin yüzünü ve sesini duyacağı gündür. Tanrının sesi yükselmiştir. Ve onun simasının ruhu insanların üzerine yönelmiştir. Herkesin kendi kalbindeki her boş sözün izlerini silmesi açık ve tarafsız bir zihinle onun zuhurunun izlerine, görevini kanıtlarına ve celalinin belirtilerine bakması gerekir.”[29]
Edirne’de bazı sureler nazil olduktan sonra Bir süre sonra Edirne’den de Çanakkale oradan da deniz yolu ile Akka kalesine sürgün edildi. Akdes Kitabı Akka’da bir evde nazil oldu.[30]
8 Mayısta hastalandı 29 Mayıs 1892 75 yaşında güneş battıktan sonra 8 saat sonra öldü. Bu acı haber Abdulhamid’e iletildiğinde Bahâ’nın güneşi ufuk etti diye karşılık verdi.[31] Kendisinden sonra oğlu Abdulbahâ Abbas tayin kıldı.[32]
ABD’de Bahâîliğe girenler için hazırlana bir yazıda şöyle denir: “En büyük kol olan Allah’ın adıyla. Halikim olan yüce Allah’ın birlik ve eşsizliğini acizane ikrar eder ve onun insan suretinde zuhur ettiğine inanırım” [33] Bahâîlere göre Bahâullah Rabbu’l-Erbab’tır.[34]
BAHÂULLAH SONRASI BAHÂİLİK
Abdulbahâ’nın ölümünden önce bazı gruplara ayrıldılar: a- Bahâîler, b- Ezeliler, c- Gerçek Abdulbahâ’nın ölümünden sonra ise iki gruba daha ayrıldılar.[35]
Bahâullah’ın oğlu ve kendisinden sonra hareketin başına geçen Abbas Efendi (Abdulbahâ) 1844’te doğdu, 1863’te Akka’ya sürüldü. İslam’dan ayrılarak Hz. İsa’nın insanlığın kurtarıcısı kendisini de onun zuhuru olarak gösterdi. Akka’dan sonra Mısır, İsviçre, Londra ve Paris’te bir müddet kaldı. 1921’de öldü ve büyük torunu Şevki Efendiyi “İlahi emrin varisi” olarak Bahâîlerin başına getirdi.
Şevki Efendi: 1897’de Akka’da doğdu. 1957’de öldü. Oxford’da eğitim gördü. Ölmeden önce ‘başkoruyucu’ adını verdiği 27 kişilik “emin elleri” denileni kişileri yerine bıraktı. Bahâilerin merkezi Hayfa’dır.[36]
BİR DÜNYA DİNİ OLUŞTURMA PROJESİ OLARAK BAHAİLİK
Dünyada zaman zaman bazı düşünceler ortaya çıkmış ve bunlar kendilerini tüm dinlerden üstün görerek kendilerine dinler üstü bir rol biçmişlerdir. Bahailik de esaslar itibari ile bu kategoride yer alır. Hatta bu kategorinin öncüleri arasındadır. Günümüzde bu konuda en önemli hareketlerin başında Moon hareketi gelmektedir. Moon hareketi de aynı Bahailik gibi küresel bir dünya dini projesi peşinde olduğu gözlemlenebilir.[37] “Dünya barışı için aile federasyonu ve birliği” örgütü insanları tek bir çatıda moon tarikatının çatısı altında birleştirmeyi hedef almaktadır. Ortak söylemlerle tüm insanlara ulaşmak hedeflenir.[38] Yine bu iki hareketin ortak noktalarında biri de gizli servisler ve gizli bazı oluşumlarla ilgili iddialardır.[39]
Bahalikte aynı şekilde gizli servisler ile işbirliği içinde olduğu zikredilmektedir. Muhsin Abdulhamid İran’da Bâbîlik hareketini içten ve dıştan destekleyenler Müslüman birliğini bozmak isteyenler olduğu kanaatindedir.[40] Bâbîlik ve Bahâîlik hareketi Ruslar ve İngilizler desteklendiği, Bahânın idam edilememesi için devreye girdikleri belirtilir.[41]
Bahailer ortak bir din projesinde ortak söylemler geliştirme peşindedirler. Bunlar daha çok insanları aklına hitap eden yumuşak söylemlerdir.
a- İnsanlığın tekamülü
İnsan ırkı barbarlık döneminden başlayan ve çağlar boyunca devam eden uzun yolculuğundan tüm büyük dinlerin kutsal yazılarındaki vaad ile yani adalet çağının bir gün geleceğim vaadi ile güç bulmuştur. Bahâullahın eserlerinin özü o günü şafağına tanık olduğumuzdur. Dünya insanları sıkıntıları ve acıları geçirerek çağdışı alışkanlık ve tutumlardan arınmakta ortak yaşamların sağladığı olasılıkların bilincine varmaktadır. İnsanlık hem kendi birliğini hem de sevecen ve hatasız yaratıcının nihai adaletine olan bağlılığını kabul etmek üzere hazırlanmaktadır.[42]
b- Dinleri birleştirmek ve dünya birliği
Dünya tek bir vatan ve insanlar da onun vatandaşlarıdır. [43] Bahaullaha göre insanlık gelişiminin tüm panaromasını kesintisiz bir olgu olarak görebileceği ergenlik yaşına bu gün girmektedir. Bahâullah kutsal dini temsilcisi olarak konuşmuştur.[44]
Mirza Hüseyin davetinde insanları birli olmaya ve kardeş olamaya davet etmektedir. O “Ey milletlerin alimler gözlerinizi ayrılık ve tefrika köşelerine dikmeyiniz. Birbirinize yaklaşmaya ve birleşmeye bakınız. Bütün dnyanın rahatını ve huzurunu gerektiren sebeplere bakınız.” Der. [45] Oysa ki İslâm asırlar önce insanı Allah’ı birleyim ona kul olma çizgisinde birleşmeye çağırmıştır.
Akdes kitabı aydınlanma çağının, dini nihai ahlak otoritesi olarak addetmesinden bu yana alternatif bir dayanak arayışına acil bir biçimde giren bu dünyada ortaya çıkmıştır. Onun ahlak anlayışını yöneten tek ilk Tanrı ve varlığıdır. İnsanlık tarihi tarih boyunca kesintisiz gelişimin içerisindedir. Dolayısı ile “Tanrının emir ve yasalarına sarılınız. Boş kuruntu beyhude düşleri takip ederek Tanrı tarafından konulan unutup kendileri tarafından oluşturulan ölçülere uyanlardan olmayınız” diyor Kitab-ı Akdes’te. [46]
İnsanlık daima bir gelişim ve başkalaşım içerisindir. Bu gelişimin de kaynağı ilahi olarak aydınlatılmalıdır. Tanrının kitabı insanlığı canlandıran gerçek mutluluğun kaynağıdır. Onun getirdiği Tanrının hukukudur. Gelecek nesiller bunun açıklamasını ve düzenlemesini yapacaklardır. [47]
Müjdeler:
Baha levilerinde kendinden önceki olan dinin bazı hükümlerini nesh ederken özellikle burada İrfan Abdulhamidin belirttiği gizli örgütler ile ilişki açısından önemlidir. Çünkü insanlara müjdeler olarak sunular şeylerin birincisi “cihadın ilga edildiği” müjdesidir. Zira o dönemde İslâm dünyasında cihad kavramı en önemli bir savunma mekanizması idi. İkici müjde “tüm dinlerle dostça geçinilecektir” müjdesidir. Üçüncüsü “ortak bir dünya dili oluşturma veya mevcut dillerden birini seçme” gerekliğidir. Dördüncüsü “Mazlumu koruyup muhtaca yardım etmek”; beşincisi, bahailer ülkesinde yaşadıkları devlete karşı sadakat, emanet ve samimiyet içinde olacakları, altıncısı, (herkes ile) büyük barış, yedincisi kılık kıyafetti düzgün olmak, sekiz halka karışıp evlenmek, dokuz af ve mağfiret dileyerek dua etmek, on kitapların imha edilmesi hükmü kalktı, on bir her türlü ilim caizdir, en efdali insana faydalı olandır, on iki herkes bir şeylerle meşgul olmalıdır, on üç ahlaki olmayan şeylerden dili gözü korumak, n dört ölü ziyareti yerine bu masrafı adalet evine verin, son olarak da cumhuriyet çok güzel bir yönetim biçimi olsa da saltanatı da ondan ayırmamak gerektiğini müjdeler bölümünde zikretmiştir.[48]
c- Genel dil
Ortak bir dünya dili oluşturma veya mevcut dillerden birini seçme Bahailiğin genel esaslarından biridir. Bunun yanında mahalli dillerde korunabilir ancak ortak bir kullanım dili olması gerekir. [49]
d- Milletler Cemiyeti Ve Devletler Güvenlik Teşkilatı
mirza Hüseyin milletleri birliğe davet etmenin insanlığı tek çatı altında barışa götüreceğine inanıyordu. Oysa bugün birleşmiş milletlerin buna çözüm olmadığı görülmektedir. [50]
e- kadın erkek eşitliği
Evlenme Akdes’te teşvik edilir. “Tanrı evlenilmesini emretmiştir ki kulları arasında beni anacak olanlar doğsun.”[51] Dünya tek bir vatan ve insanlar da onun vatandaşlarıdır.
Dini farz olmamakla birlikte çok teşvik edilen bir iştir. 15 yaşından küçüklerin evliliği caiz değildir. Nişan ile nikah arası 95 günden fazla olmaz. Mehir şehirde 19 miskal altın köyde 19 miskal gümüştür. Boşanma caiz olmakla beraber hoş görülmez. Geçimsizlik durumunda mahfil bir yıllık bekleme süresi verir. Bu sırada koca kadının nafakasını karşılar. Yine geçim sağlamazsa mahfil çifti boşar. Kitab-ı Akdes’de çok evlilik caiz görülmekle beraber AbdulaBahâ tek evliliği esas kılmıştır.[52]
Bahâi evliliği karı ve kocanın bedensel ve ruhsal olarak birleşmesidir. Ki böylece Tanrı tüm dünyada ebedi bir birlik içerisinde bulunup birbirinin ruhani yaşamlarını iletebilsinler. Sen birini seçmeden anne babanın karışma hakkı yoktur.[53]
Herkesin geçimin sağlamak için bir işle meşgul olması şerî bir görevdir.
Herhangi bir işle meşgul olmak ibadettir. Dilenmek gibi süfli şeyler yasaklanmıştır. Çalışmanın yasak olduğu 9 gün vardır: 21 mart Nevroz, (oruç bayramı, Bahâî yılbaşı); 21 Nisan Rıdvan bayramı (Bahâî’nin emrini açıklması); 2 Mayıs Rıdvan bayramı 12. günü; 23 Mayıs Babın emrini açıklaması; 29 Mayıs Bahâ’nın ölümü; 9 Temmuz Babın ölümü; 20 ekim babın doğumu; 12 Kasım Bahâ’nın doğumu. Bahâîlerde yeni gün güneşin batışı ile başlar.[54]
İNANÇ ESASLARI
Bahailikte inanç ile alakalı konular diğer dinlerden bir sentez şeklinde tasavvur edilebilir. Ortak bir inanç kültü oluşturulmuştur. Bazı konularda
Allah’a iman:
Allah birdir, eşsiz öncesiz, sonsuz, baki, hayy, kayyum, Kaadirdir. Hiçbir şey ona benzemez. Ancak onun peygamber diliyle de Kur'an-ı Kerim’de kendini vasfettiği isimleri ve sıfatlarından ibaret mutlak bir vücudu yoktur. Onun vücudunun emri mezahirine muhtaçtır. Onun zuhurları nebiler ve peygamberlerdir. O onlarda zuhur eder ve (tıpkı bir güneşin temiz bir aynada yansıması gibi) kulları için onlarda zuhur eder.
Peygamber ve nebi onda kaybolur ve Allah olur. O konuştuğu zaman Allah konuşmuş olur. Onunla konuştuğun zaman Allah’la konuşmuş olursun.[55] Tanrı hakkındaki bilgimiz sınırlı olmakla beraber onun bize olan sevgisi hiç değişmemiştir. Hz. Bahâullah Tanrının her çağda kendinin dünyadaki habercisi olarak seçtiği bir kimse aracılığı ile bu sevgiyi ilettiğini bildirmiştir.[56]
Peygamberle İman:
Peygamberle Allah’ın zuhurlarıdır. Onlara Mezahir-i İlahiyye adını verirler. Onlar Allah’ın hulul etmesini Allah’ın Hz. Musa’ya “Seni kendim için seçtim” (Taha/ 41) ayetini delil olarak gösterirler. Peygamberlerin iki vasfı vardır. Öncelikle onlar beşerdirler ve beşerler gibi yerler içerler, yaşarlar ve nihayetinde ölürler. İkinci olarak olar ilahi bir vasfa sahiptirler. Onlar Tanrının yansıdığı tertemiz bir aynadır. Peygamberin yapmış olduğu her şeyi Allah yapmıştır. Allah peygamberde hulul etmiştir. (Enfal / 17; Fetih/ 10)[57]
Tanrı’nın gönderdiği öğretileni bir çoğu bir birinin eşidir. Bunlar çağdan çağa tekrarlanan sonsuz ilahi yasalardır. Ve nerede öğretilirse öğretilsin Tanrı dininin temelleridir. Tanrı habercilerinin hepsi kendi toplumlarına sevgi ve cömertliği , alçak gönüllülük ve doğruluğu başkalarının yanlışları yerine kendi yanlışlarını görmeyi, kötülüğe iyilik ile karşılık vermeyi öğretmişlerdir.[58]
Hz. Ademden bu yana gelen tüm peygamber ve nebiler Bahâ’yı müjdelemek için gönderilmiştir. Çünkü o bütün dinlerin bahsettiği mevduddur. Ve bundan sonra bin yıl zuhur olmayacaktır. [59] Allah bin yıl geçmeden birini göndermez. 1000 yıldan sonra zuhur olabilir. Her kim tam bin yıl bitmeden Tanrı mazharlığı ile ortaya çıkarsa yalancı ve müfteridir.[60]
Bahâ devri 500.000 yıl sürecektir. Müslümanların iddia ettiği gibi Muhammed son peygamber değildir. Allah mürsildir ve bu sıfatı bakidir. 6247 ayetten tek bir ayete dayanılarak (Ahzap/40) bu iddia edilemez. “heteme” iki şekilde kullanılır. Birincisi yüzük taşı manasındadır ki; Allah bununla Muhammed’i övmeyi dilemiştir. Eğer hatim (son) manasına alınırsa nebi ve resul arasındaki farkı gözden kaçırmamak gerekir. Mucizeyi nazari olarak kabul etmekle beraber peygamberlere atfedilen mucizelerin taraftarları tarafından abartıldığı kanaatindedirler.[61] Peygamberler ve gelen vahiy son bulmamıştır.[62] Bundan sonra da devam edecektir. Allah’ın mürsil sıfatına ket vurulamaz görüşündedirler.
Peygamberler ve seçilmiş kişilerin tümü insan mevcudiyetinin gerçeklerini doğruluk ve anlayışın yaşam suları ile beslemek üzere tek gerçek Tanrı tarafından gönderilmiştir ki; Tanrı en içteki benliklerine sakladığı şeylerde onlarda görünsün.[63]
Bahiler Ahzab suresindeki Hatemü’l-Enbiya ayetini kabul etmezler. Burada Müslümanlar mühür yerine son nebi kelimesini kullandıklarından dolayı İslâm ümmeti çelişkiye düşmüştür. Son nebi kelimesi doğru olarak kabul edilse de yine son resul manası taşımaz. Çünkü bu ayette elçi ve nebi kelimesi “ve” bağlacı ile ayrılmıştır. Yani Muhammed hem nebi hem de elçilik makamına haizdi. Tıpkı Musa gibi.[64]
Sürekli gelişen bir uygarlık ruhani kaynaklarını tüketince olgular dünyasının tümünde olduğu gibi bir parçalanma süreci yaşar.[65] Tanrı elçilerini Hz. Musa ve Hz. İsa’yı takiben göndermiştir. Ve sonu olmayan bir sona kadar öyle yapmaya devam edeceklerdir.[66]
Allah zaman zaman elçi göndermiştir. İlk olarak ilahi kanunlar değişikliğe uğrar ve özünü kaybederse. İkinci olarak insanlık alemi fikir, zeka ve medeniyet olarak ilerliyor. 1400 sene önceki kanun bu günkü insan ihtiyaçlarına cevap vermiyor. Bunun için Tanrı ilahi adaleti ile sosyal kanun ve manevi prensipler gönderir. Bu konuda araştırmadan karşı çıkanlar Tanrı, peygamber ve Tanrısal kitaplara karşı gelmektedir.[67] Aslında Bahâîler bu görüşleri ile kendileriyle çelişmektedirler. Çünkü hem bin yıl peygamber gelmeyeceğini söylüyorlar hem de ilerleyen dünya karşısında Tanrının ilahi kanunları güncellemek için elçi göndermesi gerekliliği üzerine duruyorlar.
Mirza Hüseyin Ali “ilahi irade seması”ndan geldiğini iddi ettiği Arapça eseri Kitabı-Akdes daha önceki kutsal kitapların insanlığa yetmediği için Kitab-ı Akdes ile neshedildiğini, ileri sürmüş, eserinde Kur'an-ı Kerim’i kötü ve beceriksiz bir şekilde taklit etmiştir. [68]
Ahiret:
İnsan öldüğü zaman kıyamet kopar.[69] Ölüm Tanrı’ya doğru olan manevi yolculuğun başlangıcıdır. Ruh bedenden ayrıldıktan sonra yaşamasına devam eder ve Tanrı melekutuna ilerler. Bahâullah “Gerçek olarak bilini ki, ruh bedenden ayrıldıktan sonra Allah’ın huzuruna gelinceye kadar gelişmesine devam eder” diyor.[70]
Cesetlerin yeniden dirilmesi sözkonusu değildir. İnsanlar dünyadaki ilerine göre lütfe veya azaba uğrayacaklardır. Azap ruhun ahiretteki gelişmesi ile birlikte sona erer. Lütuf ve bağış ebedidir.[71] Diğer peygamberlerin getirdiklerini insanlar yanlış anlayarak sahte bir cennet ve cehennem tasviri geliştirdiler. Bahâ bunu düzeltti. Cennet Allah’a yakınlık, cehennem bağışından mahrum olmaktır.
Hayatın güzel yanları bizim zevk almamız için vardır. Yaşamın zevklerinden kaçmak bizi Tanrıya daha yaklaştırmaz. Ancak dünya hayatında bir hayvan hayatı yaşamak ve yalnız maddi refahlarımızla meşgul olmak yaratılmadığımızı bilmeliyiz. Biz bir maksatla yaratıldık. Bu dünya hayatı ana rahmindeki bir çocuğun dış dünyaya hazırlığına benzer. Bizim için asıl dünya ölümden sonrasıdır.[72]
AMELİ ESASLAR
Bahâîlikte 15 yaşından 70 yaşına kadar çeşitli mükellefiyetler bulunur.
Namaz:
Samimi bir kalple Allah’ı anmadır. Bahâ’nın kutsal kelimelerinin tekrarıdır. Akka’ya dönülerek kılınır. Abdest el ve yüzün yıkanmasıdır. Su yoksa veya bir engel bulunursa beş kez “Temizler temizi Allah’ın adı ile” denilerek abdest alınmış olur. Namaz üçe ayrılır.
a- Büyük namaz: günde bir defa Allah’a yalvarış için istek duyulduğunda kılınır. Ayakta kılınır. Akka’ya dönülür. Ve Allah’ın rahmeti bekleniyor gibi sağa sola bakılır ve duası okunur. Secde ve ruku’ vardır ve her harekete mahsus dualar vardır.[73]
b- Orta namaz: Sabah öğle akşam üç kez kılınır. Sadece ayakta ve rukuya varılır.
c- Küçük namaz: bir ayetten müteşekkildir. Tam öğle üzeri kılınır. Bu üç namazdan birinin kılınması ile diğerleri sakıt olur. Namazda okunan duayı isteyen kendi diline çevirerek okuyabilir.[74]
Oruç:
19. ayda tutulur. 2-21Mart’a tekabül eder. 19 gün tutulur. Her hangi bir şeyi yemek içmek ve kötü fiiller den uzak durmadır. 21 mart oruç bayramı ve yeni yılın ilk günüdür.
Hac: Mali durumu iyi erkeklere farzdır. Bab’ın Şiraz’daki evi veya Bahâ’nın Bağdat’ta ikamet ettiği evi ziyarettir.
Zekat: Bahâîlerde vergi olarak alınır. Kitab-ı Akdes’te Kur'an-ı Kerim’de zekat için tayin edilen miktar ve yerler aynen kabul edilmekle beraber gelirin %19tekabül eden bir vergi mevcuttur. Bunlar umumi Adalet Evi’nin gelir kaynağıdır.
DİĞER HÜKÜMLER:
Kutsal Ayetlerin okunması:
Her sabah ve akşam yorgunluk vermeyecek kadar Bahâullah’ın sözlerini, dualarını okumak her Bahâî için vaciptir. Ayrıca günde bir defa abdest alıp kıbleye dönerek (Akka) 95 kez “Allah-u Ebha” tekbiri getirmek şerî bir görevdir.
Miras: Bahâîlikte her şahsın hayatta iken bir vasiyetname yazarak mirası istediği şekilde taksim etmesi şerî bir hükümdür. Herkes servet ve mülk edinebilir. Mülkünü istediği gibi kullanabilir. Şayet şahıs hayatta iken vasiyetname bırakmamış ise taksim Kitab-ı Akdes’e göre yapılır. Mirasçısı yoksa miras Umumi Adalet Evi’ne kalır.[75]
Zina: Erkek para cezasına çarptırılır. Erkek Adalet Evine 9 miskal altın verir. İkincisinde ceza iki kat artar. Kadına acı verici azap vardır.[76]
Hırsızlık: Sürgün ve hapis cezası verilir. Bir kişi üç defa hırsızlık yaparsa alnına hırsız damgası vurulur.
Kundakçılık adam öldürme: Kasten adam öldürmenin cezası yakarak öldürme veya idamdır. Kasıtsız yapılırsa 81 gram altındır.
İçki: Aklı gidermeyecek kadarı caizdir. Çoğu değil.[77]
Cihad: Bahâîler cihad yasaklanmış dini bir hükümdür. Onlara göre cihat dini taassubun eseri olan gerçek bir müessesedir. [78] Bab silahlı mücadeleyi dostlarına yasaklamıştır. Cebir bir iş başarmaz. “Biz halkı iman ve ikna fedakarlık ve karşı durmazlık yoluyla terbiye etmeliyiz.” diyordu.[79]
Hükümete Sadakat: Bulundukları hükümete mutlak sadakat önemlidir. Bahâullah: “ Bahâîler ülkesinde yaşadıkları her devlete karşı emanet, sadakat ve samimiyet göstermelidirler.[80]
Ahlaki ve içtimai esaslar:
Dini hakikat mutlak değil izafidir. Tanrı zuhuru mütemadi ve müterakkidir. Bahâhullah’ın maksadı kendinden önce gelmiş peygamberlerin öğretilerinden mündemiç esas hakikatleri içinde yaşadığımız asrın ihtiyaçlarına cevap verecek, problemlerine, fenalıklarına ve karışıklıklarına tatbik edebilecek tarzda yeniden ifade etmektir. Dolayısı ile “bugün sizin dininizi tamamladım” ayeti hükümsüz kalıyor.[81]
Savaş günlerinde yoksullara hizmet etmiş ve kızıl haçta çalışmış olanların hizmetleri Tanrı’nın melekutunda çok beğenilen ve onların ebedi yaşamalarının nedenidir. Bu müjdeyi onlar veriniz.[82] Abdulbahâ’ya 1920 kendisine insaniyet uğrundaki çalışmalarından dolayı Britanya İmparatorluğu tarafından asalet unvanı verilmiştir.[83]
Bahâî ayındaki ziyafetten amaç, arkadaşlık ve sevgi yaratmak Tanrıyı anmak, ona bağış dileyen bir yüzle yalvarmak, hayırlı ileri yapmaya teşvik etmektir.[84]
Ahdes kitabına göre adalette amaç insanlar arasında birliğin oluşmasıdır. Tanrının elinin tuttuğu ve yerde ve gökte olan herkesin tartıldığı yanılmaz tartıdır.[85] Yöneticilere Allah’ın adaleti ile muamele etmelerini söyler. Zalimin Allah’ın emirlerinin asası ile ezilmelerini ister.[86] Akdes kitabı özgürlüğün insanoğlunu görgü kurallarının sınırlarını aşmasına neden olan ve onu asıl ahlaksız düzeyine alçaltan davranışlara mazeret olarak gösterilmesini kınar.[87]
Bazı gizli emelleri olduğu ve bunlara ulaşmak için bazı sloganlar kullandığını belirtilmiştir.[88]
GENEL OLARAK TEMEL AMAÇLARI ŞU ŞEKİLDE SIRALANABİLİR.
İnsanlık aleminin birliği
Dinlerin birliği
Dil ve yazı birliği
Kadın erkek eşitliği
Gerçeğin araştırılması
Her türlü dini ırki, milli, vatan, vs. taassupların terki
Din-ilim ahengi
Genel ve mecburi öğretim
Aşırı zenginlik ve fakirliğin önüne geçilmesi
Alemde genel barış[89]
Yukarıda da görüleceği üzere aslında ortaya koydukları esaslar kulağa hoş gelen şeylerdir. Dinlerin eleştirilen yönlerini törpüleyerek vermeye çalışmışlardır. Barış ve dünya dini olma vasıfları fazlası ile dillendirilmiştir. Bunun yanında cihad gibi İslâm’ın çok önemli bir esası lağvedilmiştir. bu tür İslami direnci zayıflatacak görüşlerinden dolayı harici aktörler tarafından desteklenmişlerdir. Bugün merkezleri İsrail’de bulunması ve mabedlerinin tamamına yakını gayri Müslim ülkelerde bulunması bunu destekler niteliktedir. Modern bir tarikat olarak varlığını devam ettirmektedir. Mensupları azdır. Mezhep çıkışı şianın Batıni etkileri görülür.
-------------------------------------------------------
[1] Ethem Ruhi Fığlalı, “Çağımızda İtikadi İslâm Mezhepleri”, Şa-to Yayınları, 2001 İstanbul, s. 243
[2] Ethem Ruhi Fığlalı, “Bahâîlik”, DİA, IV, s. 465
[3] Süleyman Özkaya, “osmanlı blegleri Işığında Bhailik Hareketi”, 2000 İzmir, s.7
[4] Neyir Özşüca, Bahâî Tarihi Özeti, 1987 İstanbul, s. 9-11
[5] Süleyman Özkaya, a.g.e., s. 11
[6] Süleyman Özkaya, a.g.e., s. 12; Ethem Ruhi Fığlalı, “Bahâîlik”, s. 464
[7] Ethem Ruhi Fığlalı, “Bahâîlik”, s. 465
[8] Ethem Ruhi Fığlalı, “Bahâîlik”, s. 465
[9] Neyir Özşüca, a.g.e., s. 17
[10] Neyir Özşüca, a.g.e., s. 26
[11] Neyir Özşüca, a.g.e., s. 27
[12] Ethem Ruhi Fığlalı, “Bahâîlik”, a.g.e., s. 465
[13] Ethem Ruhi Fığlalı, “Çağımızda İtikadi İslâm Mezhepleri”, s. 245; Süleyman Özkaya, a.g.e., s. 13
[14] Ethem Ruhi Fığlalı, “Çağımızda İtikadi İslâm Mezhepleri”, s. 245
[15] Ethem Ruhi Fığlalı, “Bahâîlik”, s. 465
[16] Mehdi İanan (terc.) Bahailiğin Birinci Yüzyılı, 1948 İst. S. 25
[17] Neyir Özşüca, a.g.e., s. 41
[18] Neyir Özşüca, a.g.e., s. 44
[19] Ethem Ruhi Fığlalı, “Bahâîlik”, s. 466
[20] Neyir Özşüca, a.g.e., s. 53
[21] Neyir Özşüca, a.g.e., s. 60-61
[22] Neyir Özşüca, a.g.e., s. 30
[23] Muhsin Abdulhamid, “İslama Yöneltielen Yıkıcı Hareketler”, terc. M. SAim Yeprem, İstanbul, 1970, s. 154
[24] Neyir Özşüca, a.g.e., s. 52
[25] Neyir Özşüca, a.g.e., s. 60-61
[26] Neyir Özşüca, a.g.e., s. 62
[27] Neyir Özşüca, a.g.e., s. 63
[28] Neyir Özşüca, a.g.e., s. 63
[29] Gloria Faizi, Bahâî Didi Hakkında Açıklamalar, trc. Suna Bozkır, 1994 İstanbul, s. 35
[30] Neyir Özşüca, a.g.e., s. 65-66
[31] Neyir Özşüca, a.g.e., s. 71
[32] Neyir Özşüca, a.g.e., s. 72
[33] Ethem Ruhi Fığlalı, Bâbîlik veBahâîlik, s. 60
[34] Ethem Ruhi Fığlalı, Bâbîlik veBahâîlik, s. 61
[35] Muhsin Abdulhamid, a.g.e., s. 209
[36] Ethem Ruhi Fığlalı, Bâbîlik veBahâîlik, s. 85
[37] bkz. Mustafa Bıyık; Küresel Bir Din Projesi Olarak Moonculuk, tsz. İstanbul
[38] Şeref Mercan, Gizli Örgütler ve Tarikatlar, 2006 İstanbul, s. 148
[39] bkz. Necmi Naz; Moon Düna Mesihliğine mi Soyunuyor, tsz. İstanbul
[40] Muhsin Abdulhamid, a.g.e., s. 153
[41] Muhsin Abdulhamid, a.g.e., s. 242
[42] Akdes Kitabı ve Bahâî literatüründeki Yeri, s. 7
[43] Akdes Kitabı ve Bahâî literatüründeki Yeri, s. 13
[44] Akdes Kitabı ve Bahâî literatüründeki Yeri, s. 3
[45] Muhsin Abdulhamid, İslama Yöneltilen Yıkıcı Eleştiriler, s. 215
[46] Akdes Kitabı ve Bahâî literatüründeki Yeri, s. 5
[47] Akdes Kitabı ve Bahâî literatüründeki Yeri, s. 9
[48] Hz. Bahaullah, leviler, trc. Mecdi İnan, 1994 İstanbul , s. 23-27
[49] Muhsin Abdulhamid, İslama Yöneltilen Yıkıcı Eleştiriler, s. 221
[50] Muhsin Abdulhamid, İslama Yöneltilen Yıkıcı Eleştiriler, s. 224
[51] Akdes Kitabı ve Bahâî literatüründeki Yeri, s. 13
[52] Ethem Ruhi Fığlalı, Bâbîlik veBahâîlik, s. 72-73
[53] Hz. AdulBahâ’nın yazılarından Seçmler, s. 93-94
[54] Ethem Ruhi Fığlalı, Bâbîlik veBahâîlik, s. 72
[55] Ethem Ruhi Fığlalı, Bâbîlik veBahâîlik, s. 60
[56] Gloria Faizi, a.g.e. s. 28
[57] Ethem Ruhi Fığlalı, Bâbîlik veBahâîlik, s. 61
[58] Gloria Faizi, a.g.e., s. 31
[59] Ethem Ruhi Fığlalı, Bâbîlik veBahâîlik, s. 62
[60] Hz. AdulBahâ’nın yazılarından Seçmler, s. 55
[61] Ethem Ruhi Fığlalı, Bâbîlik veBahâîlik, s. 67
[62] Ethem Ruhi Fığlalı, Bâbîlik veBahâîlik, s. 68
[63] Akdes Kitabı ve Bahâî literatüründeki Yeri, s. 11
[64] Akdes Soltani Kuçani, Ocak Başı Sohbetleri, 2001 İstanbul, s. 43-44
[65] terc. Cüneyt Can, Hz. Bahâullah, 1994 Ankara, s. 31
[66] terc. Cüneyt Can, a.g.e., s. 32
[67] Akdes Soltani Kuçani, a.g.e., s. 50
[68] Ethem Ruhi Fığlalı, “Bâbîlik ve Bahâîlik”, Diyanet Vekfı, s. 57
[69] Ethem Ruhi Fığlalı, Bâbîlik veBahâîlik, s. 66
[70] Ethem Ruhi Fığlalı, Bâbîlik veBahâîlik, s. 67
[71] Ethem Ruhi Fığlalı, Bâbîlik veBahâîlik, s. 67
[72] Gloria Faizi, a.g.e., s. 51
[73] Ethem Ruhi Fığlalı, Bâbîlik veBahâîlik, s. 68
[74] Ethem Ruhi Fığlalı, Bâbîlik veBahâîlik, s. 69
[75] Ethem Ruhi Fığlalı, Bâbîlik veBahâîlik, s. 72
[76] Ethem Ruhi Fığlalı, Bâbîlik veBahâîlik, s. 74
[77] Ethem Ruhi Fığlalı, Bâbîlik veBahâîlik, s. 74
[78] Ethem Ruhi Fığlalı, Bâbîlik veBahâîlik, s. 75
[79] Çevr. Mecdi İnan, a.g.e., s. 21
[80] Ethem Ruhi Fığlalı, Bâbîlik veBahâîlik, s. 75
[81] Ethem Ruhi Fığlalı, Bâbîlik veBahâîlik, s. 75-76
[82] Hz. AdulBahâ’nın yazılarından Seçmler, s. 92
[83] Çevr. Mecdi İnan, a.g.e., s. 51
[84] Hz. AdulBahâ’nın yazılarından Seçmler, s. 74
[85] Akdes Kitabı ve Bahâî literatüründeki Yeri, s. 7
[86] Akdes Kitabı ve Bahâî literatüründeki Yeri, s. 8
[87] Akdes Kitabı ve Bahâî literatüründeki Yeri, s. 10
[88] Muhsin Abdulhamid, a.g.e.s. 211-215
[89] Ethem Ruhi Fığlalı, Bâbîlik veBahâîlik, s. 76

_resize.jpg)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder